Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun...
29 Ekim 2010 Cuma
27 Ekim 2010 Çarşamba
Mola !
12:56 2 Comments Günlük
Dün bir çok iş yaptım yine..Artık bugün küçük bir mola verdim; hasta olacak gibiyim, taşınma esnasında çok enerji harcadım sanırım.
Sabah Vol ile uzun bir kahvaltı ettik, sonra o gidince, yavaaaş yavaaş ordan oraya salındım durdum:) Bari şu dibinde kalmış enerjimi bir iki raf yerleştirerek kullanayım demiştimki açtığım kitap kolisinin içinden kitaplarla birlikte kalın kalın zarflar çıktı...Şöyle bir bakayım, neymiş bunlar dedim:.( Ucundaan baktım ve hemen gidip çay koydum, battaniyemi, kalın çoraplarımı hazırladım ve salona geçtim.
Fotoğraflar, küçük notlar vardı bu zarfların içinde...Öyle ayakta, bir iki dakika bakılıp geçilecek şeyler değildi:.( Küçük hüzünler yaşadım yine..
Neyseki biraz zeytinyağlı fasulye, biraz çikolatalı pasta ve bolca çay yatıştırdı beni :)
Sabah Vol ile uzun bir kahvaltı ettik, sonra o gidince, yavaaaş yavaaş ordan oraya salındım durdum:) Bari şu dibinde kalmış enerjimi bir iki raf yerleştirerek kullanayım demiştimki açtığım kitap kolisinin içinden kitaplarla birlikte kalın kalın zarflar çıktı...Şöyle bir bakayım, neymiş bunlar dedim:.( Ucundaan baktım ve hemen gidip çay koydum, battaniyemi, kalın çoraplarımı hazırladım ve salona geçtim.
Fotoğraflar, küçük notlar vardı bu zarfların içinde...Öyle ayakta, bir iki dakika bakılıp geçilecek şeyler değildi:.( Küçük hüzünler yaşadım yine..
Neyseki biraz zeytinyağlı fasulye, biraz çikolatalı pasta ve bolca çay yatıştırdı beni :)
26 Ekim 2010 Salı
En nihayetinde çöp yani! Bu kadar büyütmeye gerek yok!
04:28 1 Comments Günlük
Buraya geldiğimizden beri ÇÖP hususunda bazı sorunlar yaşıyoruz...Biz canım Türkiyemizde her çöpü aynı yere atmaya alıştığımız için çöplerin atılmasındaki bu hassasiyet bizlere anlamsız geliyor...
Siyah poşete sınıflandıramadığın türlü çöpü at, plastikleri maviyee, siyah camları ve diğer camları ayıraraaak başka renkteki poşetleree, geri dönüşümleri sarıyaa, kağıtlar ise şurdaki başka bir poşetee....İşte böyle ilginç bir süreç:)
Amaan ne olacak şu siyahların içinden gözükmez şunları da içine atıvereyim gibi Türk shortcutlarına da girilmiyor, ceza yazıyormuş adamlar...Nasıl şey anlamadım...Yani mesela bira içsem mi diye düşünürken, paralelde bunun şişesi şuraya eveet o buraya şeklinde düşüncelere dalıyooor gidiyorum.
Bu sabah zil çaldı, açtım kapıyı ama yeni kalktım daha...Yöneticiymiş...Size çöp atımı ile ilgili bazı bilgiler vermem gerekiyor, benimle gelin filan dedi...Anlattı filan, şu şuraya bu buraya...Çaresizliğimi ve öfkemi paylaşmak istiyorum kendisiyle ancak ben cümleyi kurana kadar zaten sinirim geçiyor, pes ediyorum...Ne desen haklısın diyorum(tabiiki ingilizcesini söylemiyorum şöyle hı hı der gibi kafamı sallıyorum :))
Bir de giderken bir sorununuz olursa şu günlerde babamın yaına gidiyorum filan diyor, gözlerim fal taşı gibi açılıyor, zira kadın öyle yaşlıkiii....babasının hala yaşıyor olmasına içimden koskocaman bir yuuuh diyorum...
Sonra bir ara sokak kapısında bir tıkırtı oldu, sevgili yönetici kapıya her poşetin örneğini bırakmış:) Anlamadığımı düşündü sanırım:)
Siyah poşete sınıflandıramadığın türlü çöpü at, plastikleri maviyee, siyah camları ve diğer camları ayıraraaak başka renkteki poşetleree, geri dönüşümleri sarıyaa, kağıtlar ise şurdaki başka bir poşetee....İşte böyle ilginç bir süreç:)
Amaan ne olacak şu siyahların içinden gözükmez şunları da içine atıvereyim gibi Türk shortcutlarına da girilmiyor, ceza yazıyormuş adamlar...Nasıl şey anlamadım...Yani mesela bira içsem mi diye düşünürken, paralelde bunun şişesi şuraya eveet o buraya şeklinde düşüncelere dalıyooor gidiyorum.
Bu sabah zil çaldı, açtım kapıyı ama yeni kalktım daha...Yöneticiymiş...Size çöp atımı ile ilgili bazı bilgiler vermem gerekiyor, benimle gelin filan dedi...Anlattı filan, şu şuraya bu buraya...Çaresizliğimi ve öfkemi paylaşmak istiyorum kendisiyle ancak ben cümleyi kurana kadar zaten sinirim geçiyor, pes ediyorum...Ne desen haklısın diyorum(tabiiki ingilizcesini söylemiyorum şöyle hı hı der gibi kafamı sallıyorum :))
Bir de giderken bir sorununuz olursa şu günlerde babamın yaına gidiyorum filan diyor, gözlerim fal taşı gibi açılıyor, zira kadın öyle yaşlıkiii....babasının hala yaşıyor olmasına içimden koskocaman bir yuuuh diyorum...
Sonra bir ara sokak kapısında bir tıkırtı oldu, sevgili yönetici kapıya her poşetin örneğini bırakmış:) Anlamadığımı düşündü sanırım:)
25 Ekim 2010 Pazartesi
Genk
04:33 0 Comments Gezi
Pazar günü uzun uzun keyif yaptık kahvaltı masasında, televizyon karşısında...Sonra boş olan buzdolabımızı doldurmak için Genk'deki Türk marketlerinin yolunu tuttuk..
Orada girdiğimiz bir mahallede kendinizi gerçekten Türkiye'de hissedebilirsiniz. Markette güllaçtan tutun da helvaya, nar ekşisineee, aklınıza gelebilecek her türlü Türk mamülüne rastlamanız mümkün...
Biz Vol ile eski adetlerimizi devam ettirmek niyetinde değiliz yani hep oralardan almayacağız yiyeceklerimizi ama bir yoğurt olsun bir salça olsuun, bunlar Türk mutfağının olmazsa olmazları(ymış)... En azından girip bunları almış olduk, hem de oraları görüp GS-FB maçının ilk yarısını koyu bir demli çay eşliğinde izleme imkanı bulduk, tabii yediğim nohut-pilav ve içtiğim mercimek çorbasını da unutmamak lazım:)
Bunların dışında bir sünnet konvoyunun içinde bulduk kendimizi:) Baap bap kornalar filan, tam bir Türk aktivitesi...
Ve orada bulunan bir Faslı'nın dükkanında Fas çayı içtik. Naneli(ben bir tek nane tadım aldım), şekerli güzel bir şeydi...
Orada girdiğimiz bir mahallede kendinizi gerçekten Türkiye'de hissedebilirsiniz. Markette güllaçtan tutun da helvaya, nar ekşisineee, aklınıza gelebilecek her türlü Türk mamülüne rastlamanız mümkün...
Biz Vol ile eski adetlerimizi devam ettirmek niyetinde değiliz yani hep oralardan almayacağız yiyeceklerimizi ama bir yoğurt olsun bir salça olsuun, bunlar Türk mutfağının olmazsa olmazları(ymış)... En azından girip bunları almış olduk, hem de oraları görüp GS-FB maçının ilk yarısını koyu bir demli çay eşliğinde izleme imkanı bulduk, tabii yediğim nohut-pilav ve içtiğim mercimek çorbasını da unutmamak lazım:)
Bunların dışında bir sünnet konvoyunun içinde bulduk kendimizi:) Baap bap kornalar filan, tam bir Türk aktivitesi...
Ve orada bulunan bir Faslı'nın dükkanında Fas çayı içtik. Naneli(ben bir tek nane tadım aldım), şekerli güzel bir şeydi...
Home Sweet Home :)
04:24 6 Comments Günlük
Eveet... İple çekilen cuma gelmişti. Yeni ve bir o kadar da boş evimizde Asya Nakliyat arabasını bekliyorduk...Cam kenarında Vol ile laflarken araba göründü. Ankara'daki evi toparlayan Adem Abi bize el sallıyordu:) Şimdi düşününce komik geliyor, ama samimi söylüyorum şu gözlerim doluverdi:) Neyse, geldiler ve bir çırpıda evi taşıdılar. Her açılan kutu yüreğimizde sevinç patlamaları yaratıyordu:) Özellikle mutfağı toparlarken zaman zaman umutlarımızı yitirdik ancak annemin zorla verdiği reçeller ve zeytinler neşemize neşe kattı; bu da yadsınamaz bir gerçek:)
Şimdi yatak odası, salon ve mutfakta işlerimiz bitti gibi...Ama çok yorulduk yani cuma akşamı bir köşeciğe sığınıp uyumuşum şuursuzca, sızmış da olabilirim hatırlamıyorum:(
Yeni taşınılan evlerde anahtar yastık altına koyulur ve o gece rüyanızda göreceklerinzin gerçekleşmesi garantiye alınır böylece:) (Bu geleneği bilmeyenler olabilir diye yazımda detaylara da yer veriyorum:P). Ben de o yorgunluğuma rağmen anahtarı yastık altına koydum zira yorgunluktan sabah nasıl oldu, hiç bir fikrim yok:) Yani koyulan anahtar hiç bir işe yaramadı:)
Sonra cumartesi günü TeleNetçiler gelip internet ve televizyon işlerini de bitirdiler...Herşeyin tamamen yoluna girmesine az bir şey kaldı...Çalışma odasını da bitirince artık tam anlamıyla evimizde oturuyor olacağız:)
Bekleriz:)
Şimdi yatak odası, salon ve mutfakta işlerimiz bitti gibi...Ama çok yorulduk yani cuma akşamı bir köşeciğe sığınıp uyumuşum şuursuzca, sızmış da olabilirim hatırlamıyorum:(
Yeni taşınılan evlerde anahtar yastık altına koyulur ve o gece rüyanızda göreceklerinzin gerçekleşmesi garantiye alınır böylece:) (Bu geleneği bilmeyenler olabilir diye yazımda detaylara da yer veriyorum:P). Ben de o yorgunluğuma rağmen anahtarı yastık altına koydum zira yorgunluktan sabah nasıl oldu, hiç bir fikrim yok:) Yani koyulan anahtar hiç bir işe yaramadı:)
Sonra cumartesi günü TeleNetçiler gelip internet ve televizyon işlerini de bitirdiler...Herşeyin tamamen yoluna girmesine az bir şey kaldı...Çalışma odasını da bitirince artık tam anlamıyla evimizde oturuyor olacağız:)
Bekleriz:)
Resepsiyon
04:23 0 Comments Günlük
Perşembe günü malum çok yorgundum. O gün öğlene kadar boş boş bakınmaktan başka bir şey yapmadım, sonra akşamki aktivite için insana benzeyeyim diye gidip bir şeyler aldım...Bakım makım şudur budur derken hazırlanıp çıktık...Çok klas bir gece geçirdik, tabii açlıkla savaşan midelerimizin durumu dışında:( Çünkü yemek yemeye doyacağımızı düşündüğümüz bu gecede minik minik servis edilen çiğ karidesler, şekerli bir sos ile aynu tabağı paylaşan küçük tavuk parçaları hem bizi hüsrana uğratmış hem de dişimizin kavuğunda kalmıştı...
Bir çok ülkeden katılan insan kalabalığını incelediğimiz bu gecede ne kadar şıklıktan yoksun kaldıklarını ve tabiiki ne kadar yaşlı olduklarını düşündüm durdum. Bunları düşünürken konuşmaları kaçırmış olabilirim ama yine de keyifli bir gece geçirdim. Özellikle askerlerin kıyafetleri birbirinden çok farklı ve çok güzeldi...Bir kere hepsi çok gurur verici duruyor bence...Bunun dışında bir de Ladies Club üyelerinin satışları vardı, ordan keçe bir şaraplık aldık Vol ile.
Biz Türkler eğlendik o gece ve bir çok fotoğraf çekildik...
Bir çok ülkeden katılan insan kalabalığını incelediğimiz bu gecede ne kadar şıklıktan yoksun kaldıklarını ve tabiiki ne kadar yaşlı olduklarını düşündüm durdum. Bunları düşünürken konuşmaları kaçırmış olabilirim ama yine de keyifli bir gece geçirdim. Özellikle askerlerin kıyafetleri birbirinden çok farklı ve çok güzeldi...Bir kere hepsi çok gurur verici duruyor bence...Bunun dışında bir de Ladies Club üyelerinin satışları vardı, ordan keçe bir şaraplık aldık Vol ile.
Biz Türkler eğlendik o gece ve bir çok fotoğraf çekildik...
21 Ekim 2010 Perşembe
Temizlik
02:35 0 Comments Günlük
Dün sabah erkenden kalkarak yeni evin temizliğine koyuldum...Hedefim iki güne bölerek sonlandırmaktı bu temizliği lakin, hırsıma yenildim ve aralıksız çalışarak(Irene'nin evinde, temizliğe hasret kalmamın da etkisi var) bitirdim her şeyi...Ama öyle böyle değil, duvarları bile sildim, kapı, lavabo, mutfak dolabı, camlar, kıyı, köşe herşeyi yaptım...Eve geldim yemek yaptım, o kadar enerjiğimki...
Sabah gözümü açtığımda her yerim tutulmuştu, hangi uzvumu oynatsam derin bir acı duyuyorum...Kolumu kaldıracak halim yok, dünkü çevikliğimden ise eser yok,dövülmüş gibiyim.
Bu akşam bir de resepsiyon varmış, akşam için enerji depoluyorum şimdi.
Sabah gözümü açtığımda her yerim tutulmuştu, hangi uzvumu oynatsam derin bir acı duyuyorum...Kolumu kaldıracak halim yok, dünkü çevikliğimden ise eser yok,dövülmüş gibiyim.
Bu akşam bir de resepsiyon varmış, akşam için enerji depoluyorum şimdi.
18 Ekim 2010 Pazartesi
Suşiii
07:24 0 Comments Kedisever
Sevgili Suşi benim kedim olur(du). Hürrem'in kayboluşunun ardından acımızı suşi ile bastırdık...Minicikken aldık O'nu Cat Hospital'den...Çok garip huyları vardı, uzun süre anlayamadık yavrucuğu:( Meğer sağırmış, o yüzden saklanıyormuş onu bulamayacağımız yerlere, korkmamak için...O yüzden eve geldiğimizde kapıya koşmuyormuş, yanına gelip sevdiğimizde ciyyak ciyyak bağırıyormuş:(
Sonrasında Suşi bize alıştı biz Suşi'ye...Bir kaç kırdığı döktüğü dışında çok vukuatı da olmadı. Bize hep ilgiye, şefkate aç bir üslup takındı, taa ki tatile giderken veterinere bıraktığımızda tanıştık diğer yüzüyle, o minicik halini unutup kaplana dönüşmesini o zaman görmüştük...
Suşi Hürrem gibi değildi, gerçek dünyanın kötülüklerine çok yabancıydı miniğimiz...Onun istediği olunca mutluydu, sen ya da bir başkası ne halt ederse etsindi, evinden uzak olmasın, karnı doysun ve yanında bir de insan olsun yeterdi...
Sonra Vol'un bu yurt dışı işleri çıkınca Suşi'yi de götüreceğimiz o kadar kesindiki tersi bir durumu aramızda konuşmamıştık bile...Ancak kendisi ırkı sebebiyle bu yolculuğa katılamayacaktı ya da katılacaktı ama bin türlü durumla karşı karşıya kalacaktı zira birkaçı ile canı yanmıştı bile...Dilekçeler hazırlandı, Tarım Bakanlığı'na taleplerde bulunuldu, çip takıldı, titre testleri yapıldı ama o kadar acı çekti ki, kulakları duymadığından iyice zora girdi her şey:( Sonra oturduk Vol ile, bir karar verdik...Suşi kalacaktı Türkiye'de:( Yeni kurulacak düzenimizde olmayacaktı:(
O'na benim gibi bakabilecek bir sahip aradım durdum:( Tam oldu derken olmadı:( Hep üzüldük:( Vol benden önce geldiğinde buraya, ben Suşi ile beraberdim hep Ankara'da...Son günlerimizi hep birlikte geçirdik, uyuduğunda O'ndan ayrılacağımı düşünerek sevdim O'nu...Yaptığı bir çok şeye göz yumdum, daha çok dondurma yedirdim, daha çok oyunlar oynadım...
Hayvan beslemeyenler benim nasıl üzüldüğümü anlayamaz biliyorum...ama hayvanlar öyle çaresizlerki size bağlanıyor ve herşeylerini sizden bekler duruma geliyorlar...
Sonra Emine Hanım ile tanıştık, Suşi ve Suşi ile ilgili hatıralarımda, gözümün yaşını silerek yeni bir sayfa açtığım dönem de işte bu zamana tekabül ediyor:) Emine Hanım bizim şirkette kütüphane görevlisi, eşi de çok iyi biri, bir kızları var O'da onlardan uzakta yaşıyor...Suşi'yi sahiplenmek istiyorlar...Tam gideceğimiz gün herşeyini toplayıp götürüyoruz onlara...Suşi geliyor diye pasta yapmış bizi kapılarda bekliyor...Konuşuyoruz güzel güzel sonra ayrılık vakti geliyor. Suşi'yi öpüyorum ve ayrılıyoruz...Bütün yol ağlıyorum, sonra yapılacak bir şey yoktu diyorum kendime..
Şimdi burada kendimiz bile sürünürken Suşi'yi ne yapardım bilemiyorum, iyiki kaldı Türkiye'de diyorum...Ama markette birileri mama alırken ya da camdan dışarıyı salına salına isleyen bir kedi gördüğümde içim sızlıyor...
Emine Hanım ve kızı Ezgi ile gün aşırı mailleşiyoruz. Kedimin onlarla çok mutlu olduğunu biliyorum. Fotoğraflarını gönderiyorlar bana, mutlu oluyorum...
Belki gidersem Kasım'da, göreceğim onları da...
Ve son söz Suşi için...
Suşi,
benim güzel kedim..
Mesafeli dostluğunu çok özlüyorum...
Sonrasında Suşi bize alıştı biz Suşi'ye...Bir kaç kırdığı döktüğü dışında çok vukuatı da olmadı. Bize hep ilgiye, şefkate aç bir üslup takındı, taa ki tatile giderken veterinere bıraktığımızda tanıştık diğer yüzüyle, o minicik halini unutup kaplana dönüşmesini o zaman görmüştük...
Suşi Hürrem gibi değildi, gerçek dünyanın kötülüklerine çok yabancıydı miniğimiz...Onun istediği olunca mutluydu, sen ya da bir başkası ne halt ederse etsindi, evinden uzak olmasın, karnı doysun ve yanında bir de insan olsun yeterdi...
Sonra Vol'un bu yurt dışı işleri çıkınca Suşi'yi de götüreceğimiz o kadar kesindiki tersi bir durumu aramızda konuşmamıştık bile...Ancak kendisi ırkı sebebiyle bu yolculuğa katılamayacaktı ya da katılacaktı ama bin türlü durumla karşı karşıya kalacaktı zira birkaçı ile canı yanmıştı bile...Dilekçeler hazırlandı, Tarım Bakanlığı'na taleplerde bulunuldu, çip takıldı, titre testleri yapıldı ama o kadar acı çekti ki, kulakları duymadığından iyice zora girdi her şey:( Sonra oturduk Vol ile, bir karar verdik...Suşi kalacaktı Türkiye'de:( Yeni kurulacak düzenimizde olmayacaktı:(
O'na benim gibi bakabilecek bir sahip aradım durdum:( Tam oldu derken olmadı:( Hep üzüldük:( Vol benden önce geldiğinde buraya, ben Suşi ile beraberdim hep Ankara'da...Son günlerimizi hep birlikte geçirdik, uyuduğunda O'ndan ayrılacağımı düşünerek sevdim O'nu...Yaptığı bir çok şeye göz yumdum, daha çok dondurma yedirdim, daha çok oyunlar oynadım...
Hayvan beslemeyenler benim nasıl üzüldüğümü anlayamaz biliyorum...ama hayvanlar öyle çaresizlerki size bağlanıyor ve herşeylerini sizden bekler duruma geliyorlar...
Sonra Emine Hanım ile tanıştık, Suşi ve Suşi ile ilgili hatıralarımda, gözümün yaşını silerek yeni bir sayfa açtığım dönem de işte bu zamana tekabül ediyor:) Emine Hanım bizim şirkette kütüphane görevlisi, eşi de çok iyi biri, bir kızları var O'da onlardan uzakta yaşıyor...Suşi'yi sahiplenmek istiyorlar...Tam gideceğimiz gün herşeyini toplayıp götürüyoruz onlara...Suşi geliyor diye pasta yapmış bizi kapılarda bekliyor...Konuşuyoruz güzel güzel sonra ayrılık vakti geliyor. Suşi'yi öpüyorum ve ayrılıyoruz...Bütün yol ağlıyorum, sonra yapılacak bir şey yoktu diyorum kendime..
Şimdi burada kendimiz bile sürünürken Suşi'yi ne yapardım bilemiyorum, iyiki kaldı Türkiye'de diyorum...Ama markette birileri mama alırken ya da camdan dışarıyı salına salına isleyen bir kedi gördüğümde içim sızlıyor...
Emine Hanım ve kızı Ezgi ile gün aşırı mailleşiyoruz. Kedimin onlarla çok mutlu olduğunu biliyorum. Fotoğraflarını gönderiyorlar bana, mutlu oluyorum...
Belki gidersem Kasım'da, göreceğim onları da...
Ve son söz Suşi için...
Suşi,
benim güzel kedim..
Mesafeli dostluğunu çok özlüyorum...
L'adriatico
04:23 1 Comments Restaurant
Böyle bir yere gitmiştik sahiii...Yazmayı unutmuşum:) Burası önünden hep geçtiğimiz bir yerdi aslında, sonra Vol ve iş arkadaşları buraya yemeğe gittiler bir defasında..Küçük bir yer, çalışanları da çok ingilizce bilmiyor ama pizzaları çok lezzetli, ben dört peynirli pizza yemiştim, peynirler Fransız peyniri olmayınca tadı gerçekten çok güzeldi...
İnsan evinin konforunu özlüyor...
04:07 0 Comments Günlük
Ankara'daki şirin yuvamızı çok özlüyorum şu sıralar...Çünkü burda henüz eşyalar gelmediği için kiraladığımız evimize henüz yerleşemedik:( Malum şu an yaşadığımız yerde de iki çek-yat tipli koltuğu yatak yapıp yatıyoruz, içeriye ayakkabı ile girdiğimiz için en ufak bir durumda irite oluyoruz falan filan. Neyseki hasret bu cuma sona eriyor, eşyalarımız gelecek...
Ankara'daki ev kadar severim umarım seni...
KÖLN
03:43 0 Comments Gezi
Bu haftasonu bize 1,5 saatlik mesafede bulunan Köln'ü ziyaret ettik...Aslında şu ahir ömrümde hiç bu kadar büyük bir katedral görmedim, zaten yapımı 632 yıl sürmüş. Çok çok büyüktü, ama yinede katedralin olağanüstü haşmetini gölgeleyen şeyler vardı Köln'de...Gurbetçiler...Çevrenizde durmadan vıgır vıgır Türkçe benzeri konuşan bir grup değişik giyimli insan var. Bu insanları görüp bizden nefret eden yabancıların olması çok doğal. Çünkü gurbetçiler ne bize ne de oraya aitler, tamamen arada bir yerde kalmışlar, tabii bunlar sadece benim gördüklerim. Yıllar önce gidip, çalışan, didinen, kendini geliştiren kısımdan değil bunlar. Onların değil, bir sonraki, bir sonraki bozulan neslin çocukları bahsettiklerim...
Bunun dışında gözümüze farklı gelen şeyler şöyle idi; üstünde bir çok kuruyemişi barındıran tatlı kurabiye tarzında bir şeyler yiyorlardı insanlar.
Köln'ün adı aslında koloni şehri olmasından dolayı "Colonia" ya da "Cologne" olarak kalmış, o sebeple benzerlikten yararlanarak tam katedralin karşısında çook eski zamanlardan beri halka hizmet eden bir kolonyacı var... Burada çeşitli kokularda kolonyalar mevcut, insanlar hediye olarak oralardan bir çok alışverişte bulunuyor...
Birde sanırım festival gibi bir şey vardı; bir grup insan garip kıyafetler giyip bira dağıtıyorlardı...
Hava zaten haftasonu iyice soğumuştu, o yüzden yağışlı bir günde gezdik Köln'ü, fotoğraflarda da yağmurun getirdiği hüznü hissedebilirsiniz:)
Bunun dışında gözümüze farklı gelen şeyler şöyle idi; üstünde bir çok kuruyemişi barındıran tatlı kurabiye tarzında bir şeyler yiyorlardı insanlar.
Köln'ün adı aslında koloni şehri olmasından dolayı "Colonia" ya da "Cologne" olarak kalmış, o sebeple benzerlikten yararlanarak tam katedralin karşısında çook eski zamanlardan beri halka hizmet eden bir kolonyacı var... Burada çeşitli kokularda kolonyalar mevcut, insanlar hediye olarak oralardan bir çok alışverişte bulunuyor...
Birde sanırım festival gibi bir şey vardı; bir grup insan garip kıyafetler giyip bira dağıtıyorlardı...
Hava zaten haftasonu iyice soğumuştu, o yüzden yağışlı bir günde gezdik Köln'ü, fotoğraflarda da yağmurun getirdiği hüznü hissedebilirsiniz:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
29 Ekim 2010 Cuma
27 Ekim 2010 Çarşamba
Mola !
Dün bir çok iş yaptım yine..Artık bugün küçük bir mola verdim; hasta olacak gibiyim, taşınma esnasında çok enerji harcadım sanırım.
Sabah Vol ile uzun bir kahvaltı ettik, sonra o gidince, yavaaaş yavaaş ordan oraya salındım durdum:) Bari şu dibinde kalmış enerjimi bir iki raf yerleştirerek kullanayım demiştimki açtığım kitap kolisinin içinden kitaplarla birlikte kalın kalın zarflar çıktı...Şöyle bir bakayım, neymiş bunlar dedim:.( Ucundaan baktım ve hemen gidip çay koydum, battaniyemi, kalın çoraplarımı hazırladım ve salona geçtim.
Fotoğraflar, küçük notlar vardı bu zarfların içinde...Öyle ayakta, bir iki dakika bakılıp geçilecek şeyler değildi:.( Küçük hüzünler yaşadım yine..
Neyseki biraz zeytinyağlı fasulye, biraz çikolatalı pasta ve bolca çay yatıştırdı beni :)
Sabah Vol ile uzun bir kahvaltı ettik, sonra o gidince, yavaaaş yavaaş ordan oraya salındım durdum:) Bari şu dibinde kalmış enerjimi bir iki raf yerleştirerek kullanayım demiştimki açtığım kitap kolisinin içinden kitaplarla birlikte kalın kalın zarflar çıktı...Şöyle bir bakayım, neymiş bunlar dedim:.( Ucundaan baktım ve hemen gidip çay koydum, battaniyemi, kalın çoraplarımı hazırladım ve salona geçtim.
Fotoğraflar, küçük notlar vardı bu zarfların içinde...Öyle ayakta, bir iki dakika bakılıp geçilecek şeyler değildi:.( Küçük hüzünler yaşadım yine..
Neyseki biraz zeytinyağlı fasulye, biraz çikolatalı pasta ve bolca çay yatıştırdı beni :)
26 Ekim 2010 Salı
En nihayetinde çöp yani! Bu kadar büyütmeye gerek yok!
Buraya geldiğimizden beri ÇÖP hususunda bazı sorunlar yaşıyoruz...Biz canım Türkiyemizde her çöpü aynı yere atmaya alıştığımız için çöplerin atılmasındaki bu hassasiyet bizlere anlamsız geliyor...
Siyah poşete sınıflandıramadığın türlü çöpü at, plastikleri maviyee, siyah camları ve diğer camları ayıraraaak başka renkteki poşetleree, geri dönüşümleri sarıyaa, kağıtlar ise şurdaki başka bir poşetee....İşte böyle ilginç bir süreç:)
Amaan ne olacak şu siyahların içinden gözükmez şunları da içine atıvereyim gibi Türk shortcutlarına da girilmiyor, ceza yazıyormuş adamlar...Nasıl şey anlamadım...Yani mesela bira içsem mi diye düşünürken, paralelde bunun şişesi şuraya eveet o buraya şeklinde düşüncelere dalıyooor gidiyorum.
Bu sabah zil çaldı, açtım kapıyı ama yeni kalktım daha...Yöneticiymiş...Size çöp atımı ile ilgili bazı bilgiler vermem gerekiyor, benimle gelin filan dedi...Anlattı filan, şu şuraya bu buraya...Çaresizliğimi ve öfkemi paylaşmak istiyorum kendisiyle ancak ben cümleyi kurana kadar zaten sinirim geçiyor, pes ediyorum...Ne desen haklısın diyorum(tabiiki ingilizcesini söylemiyorum şöyle hı hı der gibi kafamı sallıyorum :))
Bir de giderken bir sorununuz olursa şu günlerde babamın yaına gidiyorum filan diyor, gözlerim fal taşı gibi açılıyor, zira kadın öyle yaşlıkiii....babasının hala yaşıyor olmasına içimden koskocaman bir yuuuh diyorum...
Sonra bir ara sokak kapısında bir tıkırtı oldu, sevgili yönetici kapıya her poşetin örneğini bırakmış:) Anlamadığımı düşündü sanırım:)
Siyah poşete sınıflandıramadığın türlü çöpü at, plastikleri maviyee, siyah camları ve diğer camları ayıraraaak başka renkteki poşetleree, geri dönüşümleri sarıyaa, kağıtlar ise şurdaki başka bir poşetee....İşte böyle ilginç bir süreç:)
Amaan ne olacak şu siyahların içinden gözükmez şunları da içine atıvereyim gibi Türk shortcutlarına da girilmiyor, ceza yazıyormuş adamlar...Nasıl şey anlamadım...Yani mesela bira içsem mi diye düşünürken, paralelde bunun şişesi şuraya eveet o buraya şeklinde düşüncelere dalıyooor gidiyorum.
Bu sabah zil çaldı, açtım kapıyı ama yeni kalktım daha...Yöneticiymiş...Size çöp atımı ile ilgili bazı bilgiler vermem gerekiyor, benimle gelin filan dedi...Anlattı filan, şu şuraya bu buraya...Çaresizliğimi ve öfkemi paylaşmak istiyorum kendisiyle ancak ben cümleyi kurana kadar zaten sinirim geçiyor, pes ediyorum...Ne desen haklısın diyorum(tabiiki ingilizcesini söylemiyorum şöyle hı hı der gibi kafamı sallıyorum :))
Bir de giderken bir sorununuz olursa şu günlerde babamın yaına gidiyorum filan diyor, gözlerim fal taşı gibi açılıyor, zira kadın öyle yaşlıkiii....babasının hala yaşıyor olmasına içimden koskocaman bir yuuuh diyorum...
Sonra bir ara sokak kapısında bir tıkırtı oldu, sevgili yönetici kapıya her poşetin örneğini bırakmış:) Anlamadığımı düşündü sanırım:)
25 Ekim 2010 Pazartesi
Genk
Pazar günü uzun uzun keyif yaptık kahvaltı masasında, televizyon karşısında...Sonra boş olan buzdolabımızı doldurmak için Genk'deki Türk marketlerinin yolunu tuttuk..
Orada girdiğimiz bir mahallede kendinizi gerçekten Türkiye'de hissedebilirsiniz. Markette güllaçtan tutun da helvaya, nar ekşisineee, aklınıza gelebilecek her türlü Türk mamülüne rastlamanız mümkün...
Biz Vol ile eski adetlerimizi devam ettirmek niyetinde değiliz yani hep oralardan almayacağız yiyeceklerimizi ama bir yoğurt olsun bir salça olsuun, bunlar Türk mutfağının olmazsa olmazları(ymış)... En azından girip bunları almış olduk, hem de oraları görüp GS-FB maçının ilk yarısını koyu bir demli çay eşliğinde izleme imkanı bulduk, tabii yediğim nohut-pilav ve içtiğim mercimek çorbasını da unutmamak lazım:)
Bunların dışında bir sünnet konvoyunun içinde bulduk kendimizi:) Baap bap kornalar filan, tam bir Türk aktivitesi...
Ve orada bulunan bir Faslı'nın dükkanında Fas çayı içtik. Naneli(ben bir tek nane tadım aldım), şekerli güzel bir şeydi...
Orada girdiğimiz bir mahallede kendinizi gerçekten Türkiye'de hissedebilirsiniz. Markette güllaçtan tutun da helvaya, nar ekşisineee, aklınıza gelebilecek her türlü Türk mamülüne rastlamanız mümkün...
Biz Vol ile eski adetlerimizi devam ettirmek niyetinde değiliz yani hep oralardan almayacağız yiyeceklerimizi ama bir yoğurt olsun bir salça olsuun, bunlar Türk mutfağının olmazsa olmazları(ymış)... En azından girip bunları almış olduk, hem de oraları görüp GS-FB maçının ilk yarısını koyu bir demli çay eşliğinde izleme imkanı bulduk, tabii yediğim nohut-pilav ve içtiğim mercimek çorbasını da unutmamak lazım:)
Bunların dışında bir sünnet konvoyunun içinde bulduk kendimizi:) Baap bap kornalar filan, tam bir Türk aktivitesi...
Ve orada bulunan bir Faslı'nın dükkanında Fas çayı içtik. Naneli(ben bir tek nane tadım aldım), şekerli güzel bir şeydi...
Home Sweet Home :)
Eveet... İple çekilen cuma gelmişti. Yeni ve bir o kadar da boş evimizde Asya Nakliyat arabasını bekliyorduk...Cam kenarında Vol ile laflarken araba göründü. Ankara'daki evi toparlayan Adem Abi bize el sallıyordu:) Şimdi düşününce komik geliyor, ama samimi söylüyorum şu gözlerim doluverdi:) Neyse, geldiler ve bir çırpıda evi taşıdılar. Her açılan kutu yüreğimizde sevinç patlamaları yaratıyordu:) Özellikle mutfağı toparlarken zaman zaman umutlarımızı yitirdik ancak annemin zorla verdiği reçeller ve zeytinler neşemize neşe kattı; bu da yadsınamaz bir gerçek:)
Şimdi yatak odası, salon ve mutfakta işlerimiz bitti gibi...Ama çok yorulduk yani cuma akşamı bir köşeciğe sığınıp uyumuşum şuursuzca, sızmış da olabilirim hatırlamıyorum:(
Yeni taşınılan evlerde anahtar yastık altına koyulur ve o gece rüyanızda göreceklerinzin gerçekleşmesi garantiye alınır böylece:) (Bu geleneği bilmeyenler olabilir diye yazımda detaylara da yer veriyorum:P). Ben de o yorgunluğuma rağmen anahtarı yastık altına koydum zira yorgunluktan sabah nasıl oldu, hiç bir fikrim yok:) Yani koyulan anahtar hiç bir işe yaramadı:)
Sonra cumartesi günü TeleNetçiler gelip internet ve televizyon işlerini de bitirdiler...Herşeyin tamamen yoluna girmesine az bir şey kaldı...Çalışma odasını da bitirince artık tam anlamıyla evimizde oturuyor olacağız:)
Bekleriz:)
Şimdi yatak odası, salon ve mutfakta işlerimiz bitti gibi...Ama çok yorulduk yani cuma akşamı bir köşeciğe sığınıp uyumuşum şuursuzca, sızmış da olabilirim hatırlamıyorum:(
Yeni taşınılan evlerde anahtar yastık altına koyulur ve o gece rüyanızda göreceklerinzin gerçekleşmesi garantiye alınır böylece:) (Bu geleneği bilmeyenler olabilir diye yazımda detaylara da yer veriyorum:P). Ben de o yorgunluğuma rağmen anahtarı yastık altına koydum zira yorgunluktan sabah nasıl oldu, hiç bir fikrim yok:) Yani koyulan anahtar hiç bir işe yaramadı:)
Sonra cumartesi günü TeleNetçiler gelip internet ve televizyon işlerini de bitirdiler...Herşeyin tamamen yoluna girmesine az bir şey kaldı...Çalışma odasını da bitirince artık tam anlamıyla evimizde oturuyor olacağız:)
Bekleriz:)
Resepsiyon
Perşembe günü malum çok yorgundum. O gün öğlene kadar boş boş bakınmaktan başka bir şey yapmadım, sonra akşamki aktivite için insana benzeyeyim diye gidip bir şeyler aldım...Bakım makım şudur budur derken hazırlanıp çıktık...Çok klas bir gece geçirdik, tabii açlıkla savaşan midelerimizin durumu dışında:( Çünkü yemek yemeye doyacağımızı düşündüğümüz bu gecede minik minik servis edilen çiğ karidesler, şekerli bir sos ile aynu tabağı paylaşan küçük tavuk parçaları hem bizi hüsrana uğratmış hem de dişimizin kavuğunda kalmıştı...
Bir çok ülkeden katılan insan kalabalığını incelediğimiz bu gecede ne kadar şıklıktan yoksun kaldıklarını ve tabiiki ne kadar yaşlı olduklarını düşündüm durdum. Bunları düşünürken konuşmaları kaçırmış olabilirim ama yine de keyifli bir gece geçirdim. Özellikle askerlerin kıyafetleri birbirinden çok farklı ve çok güzeldi...Bir kere hepsi çok gurur verici duruyor bence...Bunun dışında bir de Ladies Club üyelerinin satışları vardı, ordan keçe bir şaraplık aldık Vol ile.
Biz Türkler eğlendik o gece ve bir çok fotoğraf çekildik...
Bir çok ülkeden katılan insan kalabalığını incelediğimiz bu gecede ne kadar şıklıktan yoksun kaldıklarını ve tabiiki ne kadar yaşlı olduklarını düşündüm durdum. Bunları düşünürken konuşmaları kaçırmış olabilirim ama yine de keyifli bir gece geçirdim. Özellikle askerlerin kıyafetleri birbirinden çok farklı ve çok güzeldi...Bir kere hepsi çok gurur verici duruyor bence...Bunun dışında bir de Ladies Club üyelerinin satışları vardı, ordan keçe bir şaraplık aldık Vol ile.
Biz Türkler eğlendik o gece ve bir çok fotoğraf çekildik...
21 Ekim 2010 Perşembe
Temizlik
Dün sabah erkenden kalkarak yeni evin temizliğine koyuldum...Hedefim iki güne bölerek sonlandırmaktı bu temizliği lakin, hırsıma yenildim ve aralıksız çalışarak(Irene'nin evinde, temizliğe hasret kalmamın da etkisi var) bitirdim her şeyi...Ama öyle böyle değil, duvarları bile sildim, kapı, lavabo, mutfak dolabı, camlar, kıyı, köşe herşeyi yaptım...Eve geldim yemek yaptım, o kadar enerjiğimki...
Sabah gözümü açtığımda her yerim tutulmuştu, hangi uzvumu oynatsam derin bir acı duyuyorum...Kolumu kaldıracak halim yok, dünkü çevikliğimden ise eser yok,dövülmüş gibiyim.
Bu akşam bir de resepsiyon varmış, akşam için enerji depoluyorum şimdi.
Sabah gözümü açtığımda her yerim tutulmuştu, hangi uzvumu oynatsam derin bir acı duyuyorum...Kolumu kaldıracak halim yok, dünkü çevikliğimden ise eser yok,dövülmüş gibiyim.
Bu akşam bir de resepsiyon varmış, akşam için enerji depoluyorum şimdi.
18 Ekim 2010 Pazartesi
Suşiii
Sevgili Suşi benim kedim olur(du). Hürrem'in kayboluşunun ardından acımızı suşi ile bastırdık...Minicikken aldık O'nu Cat Hospital'den...Çok garip huyları vardı, uzun süre anlayamadık yavrucuğu:( Meğer sağırmış, o yüzden saklanıyormuş onu bulamayacağımız yerlere, korkmamak için...O yüzden eve geldiğimizde kapıya koşmuyormuş, yanına gelip sevdiğimizde ciyyak ciyyak bağırıyormuş:(
Sonrasında Suşi bize alıştı biz Suşi'ye...Bir kaç kırdığı döktüğü dışında çok vukuatı da olmadı. Bize hep ilgiye, şefkate aç bir üslup takındı, taa ki tatile giderken veterinere bıraktığımızda tanıştık diğer yüzüyle, o minicik halini unutup kaplana dönüşmesini o zaman görmüştük...
Suşi Hürrem gibi değildi, gerçek dünyanın kötülüklerine çok yabancıydı miniğimiz...Onun istediği olunca mutluydu, sen ya da bir başkası ne halt ederse etsindi, evinden uzak olmasın, karnı doysun ve yanında bir de insan olsun yeterdi...
Sonra Vol'un bu yurt dışı işleri çıkınca Suşi'yi de götüreceğimiz o kadar kesindiki tersi bir durumu aramızda konuşmamıştık bile...Ancak kendisi ırkı sebebiyle bu yolculuğa katılamayacaktı ya da katılacaktı ama bin türlü durumla karşı karşıya kalacaktı zira birkaçı ile canı yanmıştı bile...Dilekçeler hazırlandı, Tarım Bakanlığı'na taleplerde bulunuldu, çip takıldı, titre testleri yapıldı ama o kadar acı çekti ki, kulakları duymadığından iyice zora girdi her şey:( Sonra oturduk Vol ile, bir karar verdik...Suşi kalacaktı Türkiye'de:( Yeni kurulacak düzenimizde olmayacaktı:(
O'na benim gibi bakabilecek bir sahip aradım durdum:( Tam oldu derken olmadı:( Hep üzüldük:( Vol benden önce geldiğinde buraya, ben Suşi ile beraberdim hep Ankara'da...Son günlerimizi hep birlikte geçirdik, uyuduğunda O'ndan ayrılacağımı düşünerek sevdim O'nu...Yaptığı bir çok şeye göz yumdum, daha çok dondurma yedirdim, daha çok oyunlar oynadım...
Hayvan beslemeyenler benim nasıl üzüldüğümü anlayamaz biliyorum...ama hayvanlar öyle çaresizlerki size bağlanıyor ve herşeylerini sizden bekler duruma geliyorlar...
Sonra Emine Hanım ile tanıştık, Suşi ve Suşi ile ilgili hatıralarımda, gözümün yaşını silerek yeni bir sayfa açtığım dönem de işte bu zamana tekabül ediyor:) Emine Hanım bizim şirkette kütüphane görevlisi, eşi de çok iyi biri, bir kızları var O'da onlardan uzakta yaşıyor...Suşi'yi sahiplenmek istiyorlar...Tam gideceğimiz gün herşeyini toplayıp götürüyoruz onlara...Suşi geliyor diye pasta yapmış bizi kapılarda bekliyor...Konuşuyoruz güzel güzel sonra ayrılık vakti geliyor. Suşi'yi öpüyorum ve ayrılıyoruz...Bütün yol ağlıyorum, sonra yapılacak bir şey yoktu diyorum kendime..
Şimdi burada kendimiz bile sürünürken Suşi'yi ne yapardım bilemiyorum, iyiki kaldı Türkiye'de diyorum...Ama markette birileri mama alırken ya da camdan dışarıyı salına salına isleyen bir kedi gördüğümde içim sızlıyor...
Emine Hanım ve kızı Ezgi ile gün aşırı mailleşiyoruz. Kedimin onlarla çok mutlu olduğunu biliyorum. Fotoğraflarını gönderiyorlar bana, mutlu oluyorum...
Belki gidersem Kasım'da, göreceğim onları da...
Ve son söz Suşi için...
Suşi,
benim güzel kedim..
Mesafeli dostluğunu çok özlüyorum...
Sonrasında Suşi bize alıştı biz Suşi'ye...Bir kaç kırdığı döktüğü dışında çok vukuatı da olmadı. Bize hep ilgiye, şefkate aç bir üslup takındı, taa ki tatile giderken veterinere bıraktığımızda tanıştık diğer yüzüyle, o minicik halini unutup kaplana dönüşmesini o zaman görmüştük...
Suşi Hürrem gibi değildi, gerçek dünyanın kötülüklerine çok yabancıydı miniğimiz...Onun istediği olunca mutluydu, sen ya da bir başkası ne halt ederse etsindi, evinden uzak olmasın, karnı doysun ve yanında bir de insan olsun yeterdi...
Sonra Vol'un bu yurt dışı işleri çıkınca Suşi'yi de götüreceğimiz o kadar kesindiki tersi bir durumu aramızda konuşmamıştık bile...Ancak kendisi ırkı sebebiyle bu yolculuğa katılamayacaktı ya da katılacaktı ama bin türlü durumla karşı karşıya kalacaktı zira birkaçı ile canı yanmıştı bile...Dilekçeler hazırlandı, Tarım Bakanlığı'na taleplerde bulunuldu, çip takıldı, titre testleri yapıldı ama o kadar acı çekti ki, kulakları duymadığından iyice zora girdi her şey:( Sonra oturduk Vol ile, bir karar verdik...Suşi kalacaktı Türkiye'de:( Yeni kurulacak düzenimizde olmayacaktı:(
O'na benim gibi bakabilecek bir sahip aradım durdum:( Tam oldu derken olmadı:( Hep üzüldük:( Vol benden önce geldiğinde buraya, ben Suşi ile beraberdim hep Ankara'da...Son günlerimizi hep birlikte geçirdik, uyuduğunda O'ndan ayrılacağımı düşünerek sevdim O'nu...Yaptığı bir çok şeye göz yumdum, daha çok dondurma yedirdim, daha çok oyunlar oynadım...
Hayvan beslemeyenler benim nasıl üzüldüğümü anlayamaz biliyorum...ama hayvanlar öyle çaresizlerki size bağlanıyor ve herşeylerini sizden bekler duruma geliyorlar...
Sonra Emine Hanım ile tanıştık, Suşi ve Suşi ile ilgili hatıralarımda, gözümün yaşını silerek yeni bir sayfa açtığım dönem de işte bu zamana tekabül ediyor:) Emine Hanım bizim şirkette kütüphane görevlisi, eşi de çok iyi biri, bir kızları var O'da onlardan uzakta yaşıyor...Suşi'yi sahiplenmek istiyorlar...Tam gideceğimiz gün herşeyini toplayıp götürüyoruz onlara...Suşi geliyor diye pasta yapmış bizi kapılarda bekliyor...Konuşuyoruz güzel güzel sonra ayrılık vakti geliyor. Suşi'yi öpüyorum ve ayrılıyoruz...Bütün yol ağlıyorum, sonra yapılacak bir şey yoktu diyorum kendime..
Şimdi burada kendimiz bile sürünürken Suşi'yi ne yapardım bilemiyorum, iyiki kaldı Türkiye'de diyorum...Ama markette birileri mama alırken ya da camdan dışarıyı salına salına isleyen bir kedi gördüğümde içim sızlıyor...
Emine Hanım ve kızı Ezgi ile gün aşırı mailleşiyoruz. Kedimin onlarla çok mutlu olduğunu biliyorum. Fotoğraflarını gönderiyorlar bana, mutlu oluyorum...
Belki gidersem Kasım'da, göreceğim onları da...
Ve son söz Suşi için...
Suşi,
benim güzel kedim..
Mesafeli dostluğunu çok özlüyorum...
L'adriatico
Böyle bir yere gitmiştik sahiii...Yazmayı unutmuşum:) Burası önünden hep geçtiğimiz bir yerdi aslında, sonra Vol ve iş arkadaşları buraya yemeğe gittiler bir defasında..Küçük bir yer, çalışanları da çok ingilizce bilmiyor ama pizzaları çok lezzetli, ben dört peynirli pizza yemiştim, peynirler Fransız peyniri olmayınca tadı gerçekten çok güzeldi...
İnsan evinin konforunu özlüyor...
Ankara'daki şirin yuvamızı çok özlüyorum şu sıralar...Çünkü burda henüz eşyalar gelmediği için kiraladığımız evimize henüz yerleşemedik:( Malum şu an yaşadığımız yerde de iki çek-yat tipli koltuğu yatak yapıp yatıyoruz, içeriye ayakkabı ile girdiğimiz için en ufak bir durumda irite oluyoruz falan filan. Neyseki hasret bu cuma sona eriyor, eşyalarımız gelecek...
Ankara'daki ev kadar severim umarım seni...
KÖLN
Bu haftasonu bize 1,5 saatlik mesafede bulunan Köln'ü ziyaret ettik...Aslında şu ahir ömrümde hiç bu kadar büyük bir katedral görmedim, zaten yapımı 632 yıl sürmüş. Çok çok büyüktü, ama yinede katedralin olağanüstü haşmetini gölgeleyen şeyler vardı Köln'de...Gurbetçiler...Çevrenizde durmadan vıgır vıgır Türkçe benzeri konuşan bir grup değişik giyimli insan var. Bu insanları görüp bizden nefret eden yabancıların olması çok doğal. Çünkü gurbetçiler ne bize ne de oraya aitler, tamamen arada bir yerde kalmışlar, tabii bunlar sadece benim gördüklerim. Yıllar önce gidip, çalışan, didinen, kendini geliştiren kısımdan değil bunlar. Onların değil, bir sonraki, bir sonraki bozulan neslin çocukları bahsettiklerim...
Bunun dışında gözümüze farklı gelen şeyler şöyle idi; üstünde bir çok kuruyemişi barındıran tatlı kurabiye tarzında bir şeyler yiyorlardı insanlar.
Köln'ün adı aslında koloni şehri olmasından dolayı "Colonia" ya da "Cologne" olarak kalmış, o sebeple benzerlikten yararlanarak tam katedralin karşısında çook eski zamanlardan beri halka hizmet eden bir kolonyacı var... Burada çeşitli kokularda kolonyalar mevcut, insanlar hediye olarak oralardan bir çok alışverişte bulunuyor...
Birde sanırım festival gibi bir şey vardı; bir grup insan garip kıyafetler giyip bira dağıtıyorlardı...
Hava zaten haftasonu iyice soğumuştu, o yüzden yağışlı bir günde gezdik Köln'ü, fotoğraflarda da yağmurun getirdiği hüznü hissedebilirsiniz:)
Bunun dışında gözümüze farklı gelen şeyler şöyle idi; üstünde bir çok kuruyemişi barındıran tatlı kurabiye tarzında bir şeyler yiyorlardı insanlar.
Köln'ün adı aslında koloni şehri olmasından dolayı "Colonia" ya da "Cologne" olarak kalmış, o sebeple benzerlikten yararlanarak tam katedralin karşısında çook eski zamanlardan beri halka hizmet eden bir kolonyacı var... Burada çeşitli kokularda kolonyalar mevcut, insanlar hediye olarak oralardan bir çok alışverişte bulunuyor...
Birde sanırım festival gibi bir şey vardı; bir grup insan garip kıyafetler giyip bira dağıtıyorlardı...
Hava zaten haftasonu iyice soğumuştu, o yüzden yağışlı bir günde gezdik Köln'ü, fotoğraflarda da yağmurun getirdiği hüznü hissedebilirsiniz:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)