29 Aralık 2010 Çarşamba

2010'un sonuna gelmişken...

0 Comments

Evet 2010'da neler dilemiştim ve neler oldu hayatımda?

2010'un en önemli olayı sanırım Tongeren'e yerleşmemiz oldu...2010'da bol fotoğraf çekip, çokça gezmeyi dilemiştim ve o yolda emin adımlarla ilerliyorum:) Bunların dışında hala ihmal ettiğim durumlar gözüme çarpıyor eskimiş 2010 ajandamın arasından...Mesela sağlık sorunlarımı görmezden gelmeyecek, doktora gitmeye üşenmeyeceğim demişim;) Eee ne oldu?? Gitmedim, ihmal ettim...Spor yapacağım demişim; tatile kadar çılgınlar gibi spinning yapan, power plate zulmüne dayanan ben, tatil sonrası sporu hayatımdan çıkardım...Uzun zamandır aramadığım arkadaşlarımla (internet aracılığı ile bile olsa) iletişime geçeceğim demişim, bunu yapmaya çalıştım hep...Blog yazacağım demişim, ta taaaaam, yazıyorum bir gazlaa:) Kitap okuyacağım(serviste uyumak yok, kitap okumak var!), müzik dinleyeceğim(serviste uyumak yok, müzik dinlemek var!) şeklinde atıp tutmalarım olmuş, bir çoğuna şu an daha çok zaman ayırabiliyorum, bu güzel bir şey aslında...Tiyatroya gideceğim demişim, artık Aylintomun engin tiyatro bilgileri, oyunlar hakkında yorumları ile kuşanacağım:P Yeni yemekler/Pastalar yapacağım demişim ki zaten hayat ve durulmak bilmeyen iştahım beni buna zorluyor:)

Bunların da dışında, 2010 da Tongeren'e yerleşerek Türkiye'deki yazılım camiasından:) yani işimden ve çevremdeki sevgili ailem ve dostlarımdan uzaklara göçmüş oldum, minik kedimin sıcaklığından bile yoksun kaldım aslında ama hayat sürprizlerle dolu işte, beni ve sevgili eşimi buralara savurdu:) Yenilik ne güzel şey...

2010'da sanki uzun zamandır uzakta olan dostuma kavuşmuşum gibi hissetirecek bir dostum oldu:) Canım yeğenimin "Merme"si oldum...Bol bol gezdim 2010'da...Arkadaşlarımla eğlenceli tatiller yaptım, zor günlerde yanlarında olmaya çalıştım, bazen acılarına o kadar canım sıkıldıki..yetişemedim yanlarına:( Yeni bir sürü film izledim, bazen güldüm gözlerimden yaşlar gelene dek...Eşimi daha çok sevdim, daha çok bağlandım O'na:.)

Zor günler, acı hatıralar da bıraktı bazen 2010...Ama güzel olanları bilmek, diğerlerini yok saymak daha çok işime geliyor sanırım...

Çok güzel bir yıl olsun 2011, benim için, çevremdeki insanlar için ve canım ülkem Türkiye için...

Paris Üstüne Bilmeceler

0 Comments

Nazım Hikmet ile başladım yazıma...

Hangi şehir şaraba benzer?
Paris...
İlk bardağı içersin buruktur,
İkincide vurur dumanı başına,
Üçüncüde mümkünü yok masadan kalkmanın.
Garson, bir şişe daha getir!
Ve artık nerede olsan,
Nereye gitsen,
Paris'in ayyaşısın iki gözüm...

Evet aynen öyle oldu:) Christmas aktivitesi olarak dört günlüğüne ikinci Paris turumuzu gerçekleştirdik...Brüksel'den otobüse atlayarak 100 Euro ya ( iki kişi - dönüş dahil fiyat) dört saat süren bir yolculuk yaptık sevgili eşim Vol ile. Otelimize yerleştik ve kendimizi sokaklara attık. Bu sefer daha farklı bir turdu hayalimiz, yapmak istediğimiz...Zaten Paris'de gidilmesi gereken bir çok turistik yere geçen gelişimizde gitmiştik. Bu gidişimiz tamamen "Christmas in Paris" amaçlıydı aslında...

Otele yerleştikten sonra metroyla Champs Elysees'e gittik, her yere atlı karıncalar ve Christmas pazarları kurmuşlar, ışıl ışıldı...Ama yağan kar ve dondurucu soğuk iliklerimize işlemişti; neyseki bir sıcak şarap, bir de nutellalı krep ile üstesinden geldik soğuk havanın:) Krep e alternatif olarak satılan Churros da apayrı bir lezzet, tek sorunu yağda pişirilmesi, onu da denemenizi tavsiye ederim:)















Ayrıca Concorde meydanında kurulmuş olan devasa dönme dolap da çok keyifliydi, eğer Eyfel'e çıkamadıysanız üzülmeyin, bu devasa dönme dolap daha güzel bir Paris manzarası vaad ediyor, içinde Eyfel de olan...
Sonraki güne insanların, yani genelde Japonların-Çinlilerin alışveriş hırsına tanık olmak için La Fayette'de başladık. O nefes alınması güç kalabalıktan uzaklaşarak, çok sevdiğimiz St Michel ve St Germain'e attık kendimizi sonra...Ben özellikle bu semtlere hayranım Paris'de...Burada öğle yemeği için Chez Clement'i tercih ettik, tam bir Fransız Restoran'ı olan Clement'de daha önce yemediğimiz şeyler yedik ve bol şarap içtik, çok farklı bir ortamı vardı buranın...Her masa Christmas yemeği için düzenlenmişti, kırmızı kadehler, allar pullar, hayal gibiydi. (http://www.chezclement.com/)

Bir de Restaurant Latin diye bir yerde yemek yedik, orası da çok keyifli bir yerdi, giderseniz St Michel'de memnun kalacağınız bir restoran...Ayrıca Paris'e gitmeden önce mutlaka Vedat Milor'un sayfasına da bakın derim çünkü Paris'de tavsiye ettiği restoranlar, bir çok internet sitesinde de iyi yorumlar almış, mesela biz Senderens'i (http://www.senderens.fr/fr/index.php) tercih etmiştik bunların arasından lakin Christmas sebebiyle kapalıydı ama belki sizin şansınız vardır ve orada güzel bir yemek yiyebilirsiniz.















































Bunların dışında, okyanus kokulu sabunlar aldık tezgahlardan, vodka eşliğinde havyar yedik, gerçi Madeleine'de Beluga havyarının kilosunun 7500 Euro olduğunu görünce 3Euro ya yediğimizin ne olduğunu bir çok kez sorduk kendimize, garip bir deneyimdi:)

St Michel'de çok çeşitli kartlar satan bir dükkan keşfettik, oradan Aylinciğimin aldığı çerçeveleri süsleyecek süper kartlar aldım, bol bol kruvasan ve Croque Madame yedim...Yıllardır yediğimiz eklerin aslında Eclair adlı bir tadlı olduğunu da öğrendim bu arada..Değişik ve ağzımı açık bırakacak tasarımların bulunduğu nefis dükkanlar keşfettim...Pharmacylerdeki indirimlerden bir çok ürün aldım. (Bu arada artık kırışıklıklara karşı kremleri 25 yaşın sonunda kullanmamızı öneriyorlar :( Duyurulur!! ) Her soğuk ile karşılaşmamı soğan çorbası ya da sıcak şarap içerek sevindirici bir duruma çevirdim:) Bazı ürünlerin şaşırtıcı fiyatlarına sizin de şaşırmanız için fotoğraflarını çektim:)























Son olarak Paris'e bir daha gideceklere sakin ve "Parisien" bir bakış için  bir kaç önerim olacak:

1) Paul:  Kruvasan ve buyuk boy bir Americano benim ve sevgili eşimin kahvaltı tercihidir. http://www.paul.fr/

2) Gibert Jeune: St Michel'de büyük bir kitapçı, buraya girip dolaşın biraz, eski Paris'e ait siyah beyaz kartlara göz gezdirin. http://www.gibertjeune.fr/

3) Taschen: Burası da değerli bir kitapçı, Paris ve Robert Doisneau hakkında bir çok güzel baskısı elimde mevcut olan yer...Çok farklı şeyler bulabileceğiniz bir kitapçı, yayınevi...Gördükleriniz Paris'i ve sanatçılarını daha da yüceltecek gözünüzde

4) St Michel: Bu caddede gezmek yeteri kadar keyif veriyor bana...İkinci el plaklara bakmak, alacak gibi karıştımak plakları(Madonna nın eski bir plağını 5Euro ya buldum:) ) çok keyifli, sonra yürüyerek, Seine nehrine ulaşmak, oradaki ikinci el nota ve kitap satan tezgahlara uğramak ve oradan Notre Dame'a geçmek...

5) Quasimodo Cafe: Burası çok eski bir cafe, ismi Notre Dame'a yakınlığı sebebiyle de anlaşılacağı gibi, Notre Dame'in içindeki kambur adamın adı;) Yaratıcılığı tartışılır ama krepleri ve ortamı güzel bir cafe...

6) Café De Flore:  St Germain de benim çok sevdiğim iki cafe var, biri Café de Flore, diğeri de Les Deux Magot...Her ikisi de çook eskiden beri var olan ünlü filozofların tartışmalarını gerçekleştirdiği cafeler imiş... Zaten bir kaynağa göre Flore'un içi en son ikinci dünya savaşından sonra yenilenmiş...Biz burada oturup sıcak çikolata içiyoruz gittiğimizde, tabii  bir de çevreyi izliyoruz. Özellikle ben bir şeyleri kaçıracağım diye aklım gidiyor, hafızama kazıyorum gördüklerimi:) Geçen sene yanımızdaki çocuğun çaktırmadan fotoğrafını çekmiştim, ne garip giyinmiş filan diye:) Bu sonbahar neredeyse kadınlar bile onun giydiği tarzda ayakkabılar giymeye başladı, o an anladımki hakikaten modanın kalbi burada atıyormuş:)

7) Laduree: Burası makaronları ile meşhur bir yer, zaten kapıda kuyruk, camekanında fotoğraf çekmeye yeltenen kişilerle dolup taşan bir yer olmuş burası...Amaa söyleyin bana, makaronun içinden frambuaz çıkar mı sevgili dostlar:) aaah ah:) http://www.laduree.fr/

8) Soğan Çorbası: Bir Fransız klasiği, her gidilen restoran da mevcut, mutlaka deneyin...

9) Edith Piaf: Paris bu kadının sesiyle güzel:) Lütfen izlemeyenler filmini izlesin, dinlemeyenler de sesini dinlesin!!! Bunun dışında bir de Edith'in bir hayranı onun eşyalarını alıp evinin  bir kısmını müzeye dönüştürmüş, ben bunu ilk kez Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabında okumuş ve çok etkilenmiştim, geçen sene bu müze evin adresini bularak gittik, lakin kapıyı kimse açmadı...Tam dönüyorken iki bayanın da bu adrese geldiğini anladık, meğer internette bu evin sahibi olan aksi fransızın telefonu da varmış, bayan akıcı fransızcası ile konuştu telefonda, adam baya sinirlenerek açtı kapıyı neyseki...İçerisi küçük ama o kadar güzelki...Edith'in kadife sesi ile birlikte bu eşyaları inceliyorsunuz, Marcel'in eldivenlerine, aralarındaki el yazmalarına bakıp kederleniyorsunuz, kesinlikle gidilesi bir yer, beni en büyüleyen yer burası olmuştu...

10) Rue De Rivoli:  Seine Nehri'nin turistik karmaşasından sıkılırsanız paraleldeki bu sokağı kullanın mutlaka ve bizim, camından bile bakmaya paramızın yetmeyeceğini düşündüğümüz otellerin ihtişamından etkilenin:)

11) Robert Doisneau: Bu adam kadar Paris'i iyi anlatan birini bulun bana:) Sergileri oluyor bazen, ben birine denk geldim;)














































Eğer bir daha gidersem daha gastronomik bir şehir turu hayal ediyorum ve Disneyland'ın keyfini çıkarabileceğim ve bol bol bit pazarlarında dolaşabileceğim bir mevsimde orada olmayı istiyorum...

29 Aralık 2010 Çarşamba

2010'un sonuna gelmişken...

Evet 2010'da neler dilemiştim ve neler oldu hayatımda?

2010'un en önemli olayı sanırım Tongeren'e yerleşmemiz oldu...2010'da bol fotoğraf çekip, çokça gezmeyi dilemiştim ve o yolda emin adımlarla ilerliyorum:) Bunların dışında hala ihmal ettiğim durumlar gözüme çarpıyor eskimiş 2010 ajandamın arasından...Mesela sağlık sorunlarımı görmezden gelmeyecek, doktora gitmeye üşenmeyeceğim demişim;) Eee ne oldu?? Gitmedim, ihmal ettim...Spor yapacağım demişim; tatile kadar çılgınlar gibi spinning yapan, power plate zulmüne dayanan ben, tatil sonrası sporu hayatımdan çıkardım...Uzun zamandır aramadığım arkadaşlarımla (internet aracılığı ile bile olsa) iletişime geçeceğim demişim, bunu yapmaya çalıştım hep...Blog yazacağım demişim, ta taaaaam, yazıyorum bir gazlaa:) Kitap okuyacağım(serviste uyumak yok, kitap okumak var!), müzik dinleyeceğim(serviste uyumak yok, müzik dinlemek var!) şeklinde atıp tutmalarım olmuş, bir çoğuna şu an daha çok zaman ayırabiliyorum, bu güzel bir şey aslında...Tiyatroya gideceğim demişim, artık Aylintomun engin tiyatro bilgileri, oyunlar hakkında yorumları ile kuşanacağım:P Yeni yemekler/Pastalar yapacağım demişim ki zaten hayat ve durulmak bilmeyen iştahım beni buna zorluyor:)

Bunların da dışında, 2010 da Tongeren'e yerleşerek Türkiye'deki yazılım camiasından:) yani işimden ve çevremdeki sevgili ailem ve dostlarımdan uzaklara göçmüş oldum, minik kedimin sıcaklığından bile yoksun kaldım aslında ama hayat sürprizlerle dolu işte, beni ve sevgili eşimi buralara savurdu:) Yenilik ne güzel şey...

2010'da sanki uzun zamandır uzakta olan dostuma kavuşmuşum gibi hissetirecek bir dostum oldu:) Canım yeğenimin "Merme"si oldum...Bol bol gezdim 2010'da...Arkadaşlarımla eğlenceli tatiller yaptım, zor günlerde yanlarında olmaya çalıştım, bazen acılarına o kadar canım sıkıldıki..yetişemedim yanlarına:( Yeni bir sürü film izledim, bazen güldüm gözlerimden yaşlar gelene dek...Eşimi daha çok sevdim, daha çok bağlandım O'na:.)

Zor günler, acı hatıralar da bıraktı bazen 2010...Ama güzel olanları bilmek, diğerlerini yok saymak daha çok işime geliyor sanırım...

Çok güzel bir yıl olsun 2011, benim için, çevremdeki insanlar için ve canım ülkem Türkiye için...

Paris Üstüne Bilmeceler

Nazım Hikmet ile başladım yazıma...

Hangi şehir şaraba benzer?
Paris...
İlk bardağı içersin buruktur,
İkincide vurur dumanı başına,
Üçüncüde mümkünü yok masadan kalkmanın.
Garson, bir şişe daha getir!
Ve artık nerede olsan,
Nereye gitsen,
Paris'in ayyaşısın iki gözüm...

Evet aynen öyle oldu:) Christmas aktivitesi olarak dört günlüğüne ikinci Paris turumuzu gerçekleştirdik...Brüksel'den otobüse atlayarak 100 Euro ya ( iki kişi - dönüş dahil fiyat) dört saat süren bir yolculuk yaptık sevgili eşim Vol ile. Otelimize yerleştik ve kendimizi sokaklara attık. Bu sefer daha farklı bir turdu hayalimiz, yapmak istediğimiz...Zaten Paris'de gidilmesi gereken bir çok turistik yere geçen gelişimizde gitmiştik. Bu gidişimiz tamamen "Christmas in Paris" amaçlıydı aslında...

Otele yerleştikten sonra metroyla Champs Elysees'e gittik, her yere atlı karıncalar ve Christmas pazarları kurmuşlar, ışıl ışıldı...Ama yağan kar ve dondurucu soğuk iliklerimize işlemişti; neyseki bir sıcak şarap, bir de nutellalı krep ile üstesinden geldik soğuk havanın:) Krep e alternatif olarak satılan Churros da apayrı bir lezzet, tek sorunu yağda pişirilmesi, onu da denemenizi tavsiye ederim:)















Ayrıca Concorde meydanında kurulmuş olan devasa dönme dolap da çok keyifliydi, eğer Eyfel'e çıkamadıysanız üzülmeyin, bu devasa dönme dolap daha güzel bir Paris manzarası vaad ediyor, içinde Eyfel de olan...
Sonraki güne insanların, yani genelde Japonların-Çinlilerin alışveriş hırsına tanık olmak için La Fayette'de başladık. O nefes alınması güç kalabalıktan uzaklaşarak, çok sevdiğimiz St Michel ve St Germain'e attık kendimizi sonra...Ben özellikle bu semtlere hayranım Paris'de...Burada öğle yemeği için Chez Clement'i tercih ettik, tam bir Fransız Restoran'ı olan Clement'de daha önce yemediğimiz şeyler yedik ve bol şarap içtik, çok farklı bir ortamı vardı buranın...Her masa Christmas yemeği için düzenlenmişti, kırmızı kadehler, allar pullar, hayal gibiydi. (http://www.chezclement.com/)

Bir de Restaurant Latin diye bir yerde yemek yedik, orası da çok keyifli bir yerdi, giderseniz St Michel'de memnun kalacağınız bir restoran...Ayrıca Paris'e gitmeden önce mutlaka Vedat Milor'un sayfasına da bakın derim çünkü Paris'de tavsiye ettiği restoranlar, bir çok internet sitesinde de iyi yorumlar almış, mesela biz Senderens'i (http://www.senderens.fr/fr/index.php) tercih etmiştik bunların arasından lakin Christmas sebebiyle kapalıydı ama belki sizin şansınız vardır ve orada güzel bir yemek yiyebilirsiniz.















































Bunların dışında, okyanus kokulu sabunlar aldık tezgahlardan, vodka eşliğinde havyar yedik, gerçi Madeleine'de Beluga havyarının kilosunun 7500 Euro olduğunu görünce 3Euro ya yediğimizin ne olduğunu bir çok kez sorduk kendimize, garip bir deneyimdi:)

St Michel'de çok çeşitli kartlar satan bir dükkan keşfettik, oradan Aylinciğimin aldığı çerçeveleri süsleyecek süper kartlar aldım, bol bol kruvasan ve Croque Madame yedim...Yıllardır yediğimiz eklerin aslında Eclair adlı bir tadlı olduğunu da öğrendim bu arada..Değişik ve ağzımı açık bırakacak tasarımların bulunduğu nefis dükkanlar keşfettim...Pharmacylerdeki indirimlerden bir çok ürün aldım. (Bu arada artık kırışıklıklara karşı kremleri 25 yaşın sonunda kullanmamızı öneriyorlar :( Duyurulur!! ) Her soğuk ile karşılaşmamı soğan çorbası ya da sıcak şarap içerek sevindirici bir duruma çevirdim:) Bazı ürünlerin şaşırtıcı fiyatlarına sizin de şaşırmanız için fotoğraflarını çektim:)























Son olarak Paris'e bir daha gideceklere sakin ve "Parisien" bir bakış için  bir kaç önerim olacak:

1) Paul:  Kruvasan ve buyuk boy bir Americano benim ve sevgili eşimin kahvaltı tercihidir. http://www.paul.fr/

2) Gibert Jeune: St Michel'de büyük bir kitapçı, buraya girip dolaşın biraz, eski Paris'e ait siyah beyaz kartlara göz gezdirin. http://www.gibertjeune.fr/

3) Taschen: Burası da değerli bir kitapçı, Paris ve Robert Doisneau hakkında bir çok güzel baskısı elimde mevcut olan yer...Çok farklı şeyler bulabileceğiniz bir kitapçı, yayınevi...Gördükleriniz Paris'i ve sanatçılarını daha da yüceltecek gözünüzde

4) St Michel: Bu caddede gezmek yeteri kadar keyif veriyor bana...İkinci el plaklara bakmak, alacak gibi karıştımak plakları(Madonna nın eski bir plağını 5Euro ya buldum:) ) çok keyifli, sonra yürüyerek, Seine nehrine ulaşmak, oradaki ikinci el nota ve kitap satan tezgahlara uğramak ve oradan Notre Dame'a geçmek...

5) Quasimodo Cafe: Burası çok eski bir cafe, ismi Notre Dame'a yakınlığı sebebiyle de anlaşılacağı gibi, Notre Dame'in içindeki kambur adamın adı;) Yaratıcılığı tartışılır ama krepleri ve ortamı güzel bir cafe...

6) Café De Flore:  St Germain de benim çok sevdiğim iki cafe var, biri Café de Flore, diğeri de Les Deux Magot...Her ikisi de çook eskiden beri var olan ünlü filozofların tartışmalarını gerçekleştirdiği cafeler imiş... Zaten bir kaynağa göre Flore'un içi en son ikinci dünya savaşından sonra yenilenmiş...Biz burada oturup sıcak çikolata içiyoruz gittiğimizde, tabii  bir de çevreyi izliyoruz. Özellikle ben bir şeyleri kaçıracağım diye aklım gidiyor, hafızama kazıyorum gördüklerimi:) Geçen sene yanımızdaki çocuğun çaktırmadan fotoğrafını çekmiştim, ne garip giyinmiş filan diye:) Bu sonbahar neredeyse kadınlar bile onun giydiği tarzda ayakkabılar giymeye başladı, o an anladımki hakikaten modanın kalbi burada atıyormuş:)

7) Laduree: Burası makaronları ile meşhur bir yer, zaten kapıda kuyruk, camekanında fotoğraf çekmeye yeltenen kişilerle dolup taşan bir yer olmuş burası...Amaa söyleyin bana, makaronun içinden frambuaz çıkar mı sevgili dostlar:) aaah ah:) http://www.laduree.fr/

8) Soğan Çorbası: Bir Fransız klasiği, her gidilen restoran da mevcut, mutlaka deneyin...

9) Edith Piaf: Paris bu kadının sesiyle güzel:) Lütfen izlemeyenler filmini izlesin, dinlemeyenler de sesini dinlesin!!! Bunun dışında bir de Edith'in bir hayranı onun eşyalarını alıp evinin  bir kısmını müzeye dönüştürmüş, ben bunu ilk kez Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabında okumuş ve çok etkilenmiştim, geçen sene bu müze evin adresini bularak gittik, lakin kapıyı kimse açmadı...Tam dönüyorken iki bayanın da bu adrese geldiğini anladık, meğer internette bu evin sahibi olan aksi fransızın telefonu da varmış, bayan akıcı fransızcası ile konuştu telefonda, adam baya sinirlenerek açtı kapıyı neyseki...İçerisi küçük ama o kadar güzelki...Edith'in kadife sesi ile birlikte bu eşyaları inceliyorsunuz, Marcel'in eldivenlerine, aralarındaki el yazmalarına bakıp kederleniyorsunuz, kesinlikle gidilesi bir yer, beni en büyüleyen yer burası olmuştu...

10) Rue De Rivoli:  Seine Nehri'nin turistik karmaşasından sıkılırsanız paraleldeki bu sokağı kullanın mutlaka ve bizim, camından bile bakmaya paramızın yetmeyeceğini düşündüğümüz otellerin ihtişamından etkilenin:)

11) Robert Doisneau: Bu adam kadar Paris'i iyi anlatan birini bulun bana:) Sergileri oluyor bazen, ben birine denk geldim;)














































Eğer bir daha gidersem daha gastronomik bir şehir turu hayal ediyorum ve Disneyland'ın keyfini çıkarabileceğim ve bol bol bit pazarlarında dolaşabileceğim bir mevsimde orada olmayı istiyorum...