28 Aralık 2010 Salı

İstiklal-Beyoğlu, İstanbul

0 Comments

Uzun zamandır İstanbul'a gitmiyordum...Bu gidişimde en çok sevdiğim semte, içinde eski zamanı en çok barıdıran yere, Beyoğlu'na gittim..."Eski" dediğim tarihi yer anlamında değil aslında, daha çok yakın çevremizdeki insanların bahsettikleri, eski zamanlarda günlük yaşamın merkezi olan yerlerden söz ediyorum... Hala o zamanların izini taşıyor Beyoğlu ve ben kendimi çok yıllar önce orada yaşamış hissediyorum, nasıl bir şey bu bilmiyorum:)

Biz daha önceleri ailecek giderdik Beyoğlu'na...Çiçek Pasajı'nda karnımızı doyururduk, babam bir şeyler içerdi.. Sonra bazen tiyatroya giderdik,  Ferhan Şensoy'du en sevdiğim:) Pasajlara girerdik, Ara Cafe'ye oturur kahve içerdik... İnci'de profiterol yerdik...Babam illa Beyoğlu çikolatası alırdı, kalabalıkta durmaya itiraz etsekte, yemek için hemen ortak olurduk:)

























Bunun dışında bir de hayatımın kısa bir döneminde İstanbul'da bulunduğum sırada canım kardeşim Ebru'nun bir arkadaşı bizi evlerine konuk etmişti, bahsettiğim bu ev bir dönem "Bir İstanbul Masalı" isimli dizide de kullanılmıştı. Çok eski, tarihi bir binaydı, ön taraftan bakınca Beyoğlu'nun göbeğinde duran bu ev arkadaki eski, ince demirli balkonundan da Galata'yı sunuyordu bizlere...Yüksek tavanları, odaların arasında uçuşan keten perdeleri bizi hayaline daha yakınlaştırsa da, bu ev gerçekti:), bayılmıştık bu eve...Kimbilir kimler oturmuştu ve neler yaşamışlardı bu evde...

Bu gidişimde "Issız Adam" ı yakın bir zamanda izlemiş olmamdan kaynaklanacak ki, hep şurada durmuşlardı, buraya gelmişlerdi şeklinde düşündüm. Özellikle Issız Adam'ın son sahnesinin geçtiği, Türk Sineması'nın kültü denilecek sahnenin yaşandığı Atlas Pasajı'nın önünde uzun süre öylece durdum, sonra annem bu duruma son verdi, karşılaşma sahnesinin geçtiği yerde güzelce bir kahve içti. Bundan sonra, orada sadece annemi hatırlarım herhalde:) Bunun dışında İstanbul'a gittiğim sıralarda HIV için yürüyüşler yapılmaktaydı, keyifli anlar yaşadık bu yürüyüşlerde...











Eğer sizde bu eskilikten, yaşanmışlıktan hoşlanıyorsanız, Ferhan Şensoy'dan Kalemimin Sapını Gülle Donattım okuyabilirsiniz ya da yakınlarınızda Galatarasay'da okumuş birileri varsa hayatları orada geçtiği için Beyoğlu'nu onlardan dinleyebilirsiniz:)

Ve daha bir çok isim var sizlere buraları anlatacak.Ben şahsen Ara Güler, Aydın Boysan, Tarık Minkari, Cevat Çapan ve Murat Belge'nin buralara, İstanbul'a özgü yazılarını kaçırmamaya çalışıyorum...

0 yorum:

Yorum Gönder

28 Aralık 2010 Salı

İstiklal-Beyoğlu, İstanbul

Uzun zamandır İstanbul'a gitmiyordum...Bu gidişimde en çok sevdiğim semte, içinde eski zamanı en çok barıdıran yere, Beyoğlu'na gittim..."Eski" dediğim tarihi yer anlamında değil aslında, daha çok yakın çevremizdeki insanların bahsettikleri, eski zamanlarda günlük yaşamın merkezi olan yerlerden söz ediyorum... Hala o zamanların izini taşıyor Beyoğlu ve ben kendimi çok yıllar önce orada yaşamış hissediyorum, nasıl bir şey bu bilmiyorum:)

Biz daha önceleri ailecek giderdik Beyoğlu'na...Çiçek Pasajı'nda karnımızı doyururduk, babam bir şeyler içerdi.. Sonra bazen tiyatroya giderdik,  Ferhan Şensoy'du en sevdiğim:) Pasajlara girerdik, Ara Cafe'ye oturur kahve içerdik... İnci'de profiterol yerdik...Babam illa Beyoğlu çikolatası alırdı, kalabalıkta durmaya itiraz etsekte, yemek için hemen ortak olurduk:)

























Bunun dışında bir de hayatımın kısa bir döneminde İstanbul'da bulunduğum sırada canım kardeşim Ebru'nun bir arkadaşı bizi evlerine konuk etmişti, bahsettiğim bu ev bir dönem "Bir İstanbul Masalı" isimli dizide de kullanılmıştı. Çok eski, tarihi bir binaydı, ön taraftan bakınca Beyoğlu'nun göbeğinde duran bu ev arkadaki eski, ince demirli balkonundan da Galata'yı sunuyordu bizlere...Yüksek tavanları, odaların arasında uçuşan keten perdeleri bizi hayaline daha yakınlaştırsa da, bu ev gerçekti:), bayılmıştık bu eve...Kimbilir kimler oturmuştu ve neler yaşamışlardı bu evde...

Bu gidişimde "Issız Adam" ı yakın bir zamanda izlemiş olmamdan kaynaklanacak ki, hep şurada durmuşlardı, buraya gelmişlerdi şeklinde düşündüm. Özellikle Issız Adam'ın son sahnesinin geçtiği, Türk Sineması'nın kültü denilecek sahnenin yaşandığı Atlas Pasajı'nın önünde uzun süre öylece durdum, sonra annem bu duruma son verdi, karşılaşma sahnesinin geçtiği yerde güzelce bir kahve içti. Bundan sonra, orada sadece annemi hatırlarım herhalde:) Bunun dışında İstanbul'a gittiğim sıralarda HIV için yürüyüşler yapılmaktaydı, keyifli anlar yaşadık bu yürüyüşlerde...











Eğer sizde bu eskilikten, yaşanmışlıktan hoşlanıyorsanız, Ferhan Şensoy'dan Kalemimin Sapını Gülle Donattım okuyabilirsiniz ya da yakınlarınızda Galatarasay'da okumuş birileri varsa hayatları orada geçtiği için Beyoğlu'nu onlardan dinleyebilirsiniz:)

Ve daha bir çok isim var sizlere buraları anlatacak.Ben şahsen Ara Güler, Aydın Boysan, Tarık Minkari, Cevat Çapan ve Murat Belge'nin buralara, İstanbul'a özgü yazılarını kaçırmamaya çalışıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder