17 Ocak 2011 Pazartesi

İki Aykırının Mektupları

0 Comments

Biri Türkiye'nin ilk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy, diğeri değeri çok sonraları anlaşılmış dahi ressam Fikret Mualla. 1930'larda tanıştılar... Mualla'nın, 2. Dünya Savaşı öncesi hiç dönmemecesine Fransa'ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Berksoy, dahi arkadaşını rakısız, mektupsuz ve habersiz bırakmadı. Ona 1967'de yolladığı son koli yanıtsız geri döndü. Fikret Mualla ölmüştü. I972'de Paris'te sergi açan Semiha Berksoy dostuna yolladığı mektuplara Mualla'nın koruyucusu Madam Angles sayesinde kavuştu. Angles, mektupları verirken Mualla'nın bu mektupları her zaman cebinde taşıdığını ve zaman zaman çıkarıp okuduğunu anlattı. Semiha Berksoy, birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri; dostuna duyduğu sevgisini de katarak yayına hazırladı. Kızı Zeliha Berksoy'a bıraktığı bu kıymetli miras Boyut Yayın Grubu ve Semiha Berksoy Opera Vakfı tarafından ortaklaşa kitaplaştırıldı.

Paris'e geçen sene gideceğimizde, araştırdığım yabancı kaynaklardan birinde duymuştum Fikret Mualla'nın ve Semiha Berksoy'un isimlerini, o şaşkınlığım, bu iki Türk sanatçıyı bir Türk olarak bilmemem aklımda yer etmiş...

Sonrasında Nezih Tavlaş tarafından yazılmış Foto Muhabiri:Ara Güler'i okurken, Fikret Mualla ile olan dostluklarından ve Fikret Mualla'nın akıl sağlığını kaybetmesinden bahsedilen bölümleri okuduğumda merakım iyiden iyiye artmıştı ve daha çok şey okumak istedim hakkında...

Sonra bir D&R siparişimde bu düşüncemi değerlendirerek aldım bu kitabı, ama bu elimde tuttuğum yayına sadece kitap diyemeyiz...İnanılmaz özenilerek hazırlanmış, o zamanlardan bu günlere, akış bozulmadan sıralanmış tüm mektuplar; Sanki o an iki kişinin mektuplarını gizli gizli açıp okumuş gibi heyecanla bakıyorsunuz sayfalara...Bu çarpıcı hayat hikayelerine şahit oluyorsunuz!

İkisinin hayatı da öyle değişik, öyle çarpıcıki...Şimdilerde hiç bir sergisini kaçırmayacağımız Picassolar, Daliler ile zamanında hep aynı ortamı paylaşmış, bir çok dilin kullanılmasına inanılmaz hakim,eğitimli,  sanatın her türünden anlayan iki insan..Nazım'ın arkadaşları...Kendi aykırı dünyalarında bile birbirleri için dualar eden, olumsuz giden her türlü durumda dinlerine sığınan bu insanlar bizim ülkemizin insanı ve genç cumhuriyetimizin yarattığı özgürlük ortamının o zamanki modelleri...

Bir diğer güzel yanı ise eski zamanlardaki İstanbul ve Paris gibi şehirlerin betimlemelerine de yer verilmesi ve her mektubun "sıhhat dilerim","selam ederim" ile bitmesi ya da "lütfunda bulunursanız","neşredilen kitabı, arz-ı kelam ederim " gibi devam etmesi benim en çok sevdiğim:)

Kesinlikle okumalısınız!








0 yorum:

Yorum Gönder

17 Ocak 2011 Pazartesi

İki Aykırının Mektupları

Biri Türkiye'nin ilk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy, diğeri değeri çok sonraları anlaşılmış dahi ressam Fikret Mualla. 1930'larda tanıştılar... Mualla'nın, 2. Dünya Savaşı öncesi hiç dönmemecesine Fransa'ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Berksoy, dahi arkadaşını rakısız, mektupsuz ve habersiz bırakmadı. Ona 1967'de yolladığı son koli yanıtsız geri döndü. Fikret Mualla ölmüştü. I972'de Paris'te sergi açan Semiha Berksoy dostuna yolladığı mektuplara Mualla'nın koruyucusu Madam Angles sayesinde kavuştu. Angles, mektupları verirken Mualla'nın bu mektupları her zaman cebinde taşıdığını ve zaman zaman çıkarıp okuduğunu anlattı. Semiha Berksoy, birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri; dostuna duyduğu sevgisini de katarak yayına hazırladı. Kızı Zeliha Berksoy'a bıraktığı bu kıymetli miras Boyut Yayın Grubu ve Semiha Berksoy Opera Vakfı tarafından ortaklaşa kitaplaştırıldı.

Paris'e geçen sene gideceğimizde, araştırdığım yabancı kaynaklardan birinde duymuştum Fikret Mualla'nın ve Semiha Berksoy'un isimlerini, o şaşkınlığım, bu iki Türk sanatçıyı bir Türk olarak bilmemem aklımda yer etmiş...

Sonrasında Nezih Tavlaş tarafından yazılmış Foto Muhabiri:Ara Güler'i okurken, Fikret Mualla ile olan dostluklarından ve Fikret Mualla'nın akıl sağlığını kaybetmesinden bahsedilen bölümleri okuduğumda merakım iyiden iyiye artmıştı ve daha çok şey okumak istedim hakkında...

Sonra bir D&R siparişimde bu düşüncemi değerlendirerek aldım bu kitabı, ama bu elimde tuttuğum yayına sadece kitap diyemeyiz...İnanılmaz özenilerek hazırlanmış, o zamanlardan bu günlere, akış bozulmadan sıralanmış tüm mektuplar; Sanki o an iki kişinin mektuplarını gizli gizli açıp okumuş gibi heyecanla bakıyorsunuz sayfalara...Bu çarpıcı hayat hikayelerine şahit oluyorsunuz!

İkisinin hayatı da öyle değişik, öyle çarpıcıki...Şimdilerde hiç bir sergisini kaçırmayacağımız Picassolar, Daliler ile zamanında hep aynı ortamı paylaşmış, bir çok dilin kullanılmasına inanılmaz hakim,eğitimli,  sanatın her türünden anlayan iki insan..Nazım'ın arkadaşları...Kendi aykırı dünyalarında bile birbirleri için dualar eden, olumsuz giden her türlü durumda dinlerine sığınan bu insanlar bizim ülkemizin insanı ve genç cumhuriyetimizin yarattığı özgürlük ortamının o zamanki modelleri...

Bir diğer güzel yanı ise eski zamanlardaki İstanbul ve Paris gibi şehirlerin betimlemelerine de yer verilmesi ve her mektubun "sıhhat dilerim","selam ederim" ile bitmesi ya da "lütfunda bulunursanız","neşredilen kitabı, arz-ı kelam ederim " gibi devam etmesi benim en çok sevdiğim:)

Kesinlikle okumalısınız!








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder